Zaferini Paylaş

  • Konuyu başlatan DeletedUser65178
  • Başlangıç tarihi

DeletedUser65178

Ziyaretçi
Merhaba Şövalyeler,

Zafer bayramı yaklaşıyor, öyleyse klan zaferinizi paylaşan bir hikaye yazın, bize gönderin.
Gönderilen hikayelerden en beğenilen 3 tanesine premium puan var.
Hayal gücünü kullan ödülü kap!
Bol şans!​





Detaylar
  • Hikaye gönderimi 15 Ağustos'da başlayacak ve 28 Ağustosa'a kadar devam edecektir.
  • Cevaplarınızı Zaferini Paylaş altındaki ilgili konuya ekleyebilecek ve diğer kullanıcılar tarafından görüntülenemeyecektir.
  • Kazananlar 30 Ağustos Çarşamba günü yayınlanacak ve hikayesi en çok beğenilen 3 kullanıcıya premium puan hediye edilecektir.
Ödül
First.png
500 Premium Puan
2.s%C4%B1ra.png
300 Premium Puan
3.s%C4%B1ra.png
200 Premium Puan
 

DeletedUser65178

Ziyaretçi
Kazanan kullanıcılar belirlenmiştir.

First.png
500 Premium Puan : lutufkar
ACARALP

Uzun zaman once,kucuk bir koy ‘de yasayan , ekmegini tastan cikaran sakin bir halk vardi. Insanlar geçimlerini madencilikle sağlıyor , kendi çiftliklerinde yetiştirdikleri tarımla geçiniyor, mutlu mesut yaşıyorlar kısacası kendi yağlarında kavruluyorlardı. Koyun ileri gelenleri, yenilikçi gençlerin koy dışına çıkmasını istemiyor herseyin yıllarca olduğu gibi devam etmesi için caba sarf ediyorlardı.Acaralp 20 yaşlarında, yaşıtlarına gore oldukça zeki, güçlü, hatta çok cesur bir gençti.Her zaman meraklı ve yenilikçi olmuştu, yeni yerler görmek , yeni insanlar tanımak istiyordu. Bir gece yarisi buyuk bir gürültüyle uyanana kadar . O gece aslında donulmiycek baslangiclarin habercisi ydi.


Herkes siradan bir akşamın ardından gittikleri yataklarında buyuk bir gurltuyle uyanmıştı. bir anda neye uğradıklarını anlamadan kendilerini disarda bulmuşlardı. Gece nöbetçileri köyde 5 casus yakalamış nerden ,neden geldiklerini anlamaya calisrken 2 sini ellerinden kaçırmışlardı. Yakaladıkları casusları konuşturup tehlikenin çok ta uzakta olmadığını anlamış bir an once hazırlıklara başlamışlardı. Güvenliği arttırmışlar herkesi silahlandırmışlardı , bir sonraki saldırıyı beklemeyi degil kendileri ilk saldırıya geçmeyi seçmişlerdi. Acaralp ve arkadaşları bir grup oluşturup O günden sonra cevredeki tum köylere casuslarını gönderip etrafa kontrol altına almaya karar verdiler yaptılar da .casuslarla birlikte sadiri askerleri de göndermeye yagma yapmaya başlamışlardı , marangozlara mancınık lar inşa etti , silahlarını geliştirdiler ,giderek gelişiyorlardı üstelik artık sovalyeleride vardı. Etraftaki köyler artık bu güce karsı koymak istemiyor bu koyun tebasi oluyorlardı giderek büyüyen koyumuz misyonerler yetiştirip hızla bir beylige dönüştü zafer üstüne zafer haberleri geliyor, askerlerine asker katıyor , hazineleri buyuyordu ve sonunda imparatorluga dönüştüler Acaralp’in bu genç yaşında böyle bir güce ulaşması düşmanlarını daha da çok artırıyordu ama yalnız değillerdi.



Bulundukları kıtada ilk sirada olmaları islerini dahada zorlaştırıyor kendilerine çok daha buyuk dusmanlar edinmelerini sağlıyordu. Bir gun yine tum ordu yeni zafer ler icin kaleden ayrildiklarinda , kaleye hic ummadiklari bir saldiri aldilar Acaralpin yoklugunda kaleyi kontrol eden kisi Lutufkar bir an once savnmayi hazir hale getirdi. Kusatma bir hafta surdu artik kalede yiyicek ve su tukenmek uzereydi, butun bunlara ragmen Lutufkar umidini kaybetmemis ve dusman buyuk zarar veriyorlardi. Dusman cok emindi kaleyi alicaklarindan cok kanli bir savas surdu 1 hafta boyunca ,7ci gunun sonunda sabah isiklari dogmadan Acaralp askerleriyle uzaktan gorundu .Lutufkar’in gozleri sevinc le parladi , ve o gun Klanin en buyuk zaferi yazildi . Asla yılmadılar çıktıkları bu yolda yeni insanlar taniyip , yeni kültürler ogrendiler dahada guclendiler. Sürekli değişik klanlardan heyetler geliyor hediyeler getirip baris diliyorlardi. Acaralp ise zafere doymuyor dunyayi istiyordu,


Ama olmadik bir sey oldu artık o sevdikleri daglar ve ormanlar inanılmaz bir şekilde yok oluyordu , etrafı hic bilinmedik canavarlar sardı artık sadece düşmanları yoktu birde, bilinmez canavarlarla uğraşmaları gerekiyordu.Nereden ve nasil geldikleri belli olmiyan bu Canavarlar etrafta canli birakmiyordu.Acaralp atina atlayıp klanın başında elinde mızrağıyla savaşa hazir askerlerine onculuk ediyor ve her canavar yenmelerinde buyuk ganimetlerle klanlarına dönüyorlardı.


Kucuk bir koy iken, bir gece casus saldırısıyla uyanan halkın Acaralp öncülüğünde muhteşem büyümesini izledi dunya tarihe adini yazdırdı gelecek nesiller hep onu andı ve kendine örnek aldı.
2.s%C4%B1ra.png
300 Premium Puan : SerBronn
Asil şövalye gözünü açtığında gökyüzünde mancınıkların fırlattığı taşlar birbirleriyle yarışıyordu... Bir hafif atılının üstünden geçmesinin şokunu henüz atlatamamış, gözleri hala bulanık ve kulakları çınlamakta iken ona hızla koşan bir baltacıyı zar zor seçebildi. Dizlerinin üstünde emekliyerek 3 adım uzağa düşmüş kılıcını alıp ayağa kalktığında düşman dibinde bitiverdi. Tembel adımlar ve ağrılarıyla sağa sola hamleler yaparak zorda olsa savrulan baltadan kaçabildi ve en uygun zamanda ileri doğru atılıverdi. Baltacının ileri doğru savurduğu baltası onu savunmasız bıraktı ve bedelini kellesiyle ödedi. Daha baltacının kellesi yere düşmeden bir başka düşman askeri şövalyenin yanında bitiverdi.

Kılıç ustası kılıcını havada sallayarak şövalyenin üstüne atıldı ve 2 kılıcın havada dansı başladı. Bir süre sonra şövalyenin eli yorgunluğa yenik düştü ve kılıcı artık tutamaz hale geldi. Bunu fırsat bilip hamle yapan kılıç ustasının kılıcı şövalyenin boynuna doğru hızla tam inerken yorgunluğa yenik düşen o el bu sefer kılıç ustasının elini yakaladı. Şövalye can havliyle gelişi güzel bir kafa salladı, sonra bir daha ve bir daha... Miğferinin burun kısmı sivri konkav bir şekilde dövülmüştü, bu yüzden kılıç ustası daha fazla dayanamadı ve bir kaç darbe sonra kılıcını düşürdü ardından kendiside yere devrildi. Şövalye miğferini çıkarıp yerde son nefeslerini veren adamın üstüne oturdu. Miğfer bir gökyüzünde bir adamın kafatasının içinde bitiveriyordu. Gökyüzüne her kalktığında altın sarısı miğfer daha da kırmızılaşıyordu... Sonunda durdu bir kaç derin nefes aldı. Asil şövalye gözüne giren kanları koluyla sildi, soluklanmak için adamın yanına yuvarlandı. Ancak savaş daha bitmemiş idi. Kısa süre sonra kendini toparlayıp ayağa kalktı.

Savaş alanı adeta bir cehennem gibiydi. Yanan atlar, gökyüzüne uçan kafalar, koşuşan insanlar... Asil şövalye bir köyünün surlarına bir düşmana baktı. Askerleri bir bir katlediliyordu. Köyü ve Köylüleri korumak istediği için dışarıda bir savunma yapmayı tercih etmişti ancak hata yaptığını savaş alanına bakınca anladı... Kılıcını havaya kaldırıp ''Geri çekilin!'' diye bağırdı. Emri duyan her piyade şövalyenin lafını tekrar edip diğer piyadelere duyuruyordu. Bitkin ve yenilgiye uğramış 500 asker hızla köy surlarına koşmaya başladı. Düşman bunun bir tuzak olacağını düşünüp bir taaruza kalkmadı. ''Şanslı günümüzdeyiz.'' diye düşündü asil şövalye. Surun tepesinde bekleyen okçular telaş içinde koşuşturuyorlardı. Ardından surun kapısı aralanmaya başladı.

Herkes içeri girdikten sonra kapının kapatılması için emir veren şövalye kılıcını eline oturtmak için parmaklarını açıp kapadı. O andan itibaren sadece sur kapısının kapanırken ağlayışı ve askerlerin nefesleri duyuldu. Düşman bunun tuzak değil geri çekilme olduğunu anlayınca ilerlemeye ve şahmerdanlarını kapıya doğru yöneltmeye başladı... Surun tepesinde şahmerdanları iten askerelere nişan alan okçular şahmerdanlara o kadar odaklanmıştı ki suru döven mancınıkları unutmuşa benziyorlardı... Alevle kaplı bir taş büyük bir uğultu ile okçuların önünde patladı. Okçulardan birinin sol kolu şövalyenin ayağının ucuna yuvarlandı. Yanmış et kokusu gökyüzünü kapladı ve surun içindeki askerler korkuyla beklemeye koyuldular.

Şahmerdanların tekerlekleri gıcırdayarak kapının önüne geldi ve durdu. Surun kapısı ile şahmerdan her öpüştüğünde askerler irkiliyor sırtlarını kamburlaştırıp kılıçlarını ve mızraklarını daha sıkı kavrıyorlardu... Bir kaç darbe sonra atlıların sesi duyulmaya başladı... Geliyorlar diye düşündü asil şövalye... En az 5000 atlı diye düşündü kendi kendine. Atlılar yaklaştıkça şahmerdanlar sustu. İnsanların bağırışları gökyüzüne ulaştı. Kılıçların çarpışma sesi kulakları sağır edecek kadar fazlaydı. Şövalye neler olduğunu anlamak için az önce alev topunun düştüğü yere tırmandı. Savaş alanına baktığında yüzüne bir gülümseme oturdu. Düşman yok oluyor, savaş alanından siliniyordu... Çünkü atlıların sancağı şövalyenin köyünün sancağı ile aynı armayı taşıyordu. Az önce duydukları o atlı sesleri düşmanın değil klandaşlarının atlılarıydı... Şövalye heyecanla ve zevkten 4 köşe bir şekilde surun tepesinden indi askerlerine kapıyı açmalarını söyledi. Kapı yavaşça aralanırken en öne geçip kılıcını havaya kaldırdı ve askerlerine şöyle seslendi:

ZAFER BİZİMDİR!!!
3.s%C4%B1ra.png
200 Premium Puan :glenervan
Seneler sonra geriye dönüp baktığında herşeyin ne kadar değişmiş olduğunu fark etti. Evet kendisi de değişmişti herşey gibi. Ne umutlarla, ne kahramanlık hayalleri ile çıkmıştı oysa ki bu yola. İlk defa bir klana katıldığında, savaşarak fetihler yapmak, hatta dünyayı fethetmek istiyordu.

Çok zaman geçmeden anlamıştı ama bu dünya onun heyecanla beklediği dünya değildi. O savaşarak kahramanlık destanları yazmak isterken, dünyadaki klanlar diplomasi oyunları ile dünya kapatma arzusundaydı. Kararını da ondan sonra vermişti zaten.

Savaşmak ve destan yazabilmek için, diplomasiyi değil de özgürlüğü seçen dostlara ihtiyacı vardı. Elbette bulacaktı onları. Ve ne yazık ki bu o kadar kısa sürecek bir hikaye değildi çıktığı bu uzun yol. İlk başta çok zorlandı ancak nihayet birer ikişer kendi düşüncesindeki fatihleri toplamaya başladı. Yarınlara umutla bakarken yeterli gücü toplayıncaya kadar dünya dünya dolaşıyorlardı. Onun içtenliği ve kahramanlığı çevresindekilere umut ve heyecan veriyordu geleceğe dair. Raporlar artık zamanın geldiğini işaret ediyordu. Ummadıkları bir anda kahraman kararını bildirdi "Artık hazırız". Moralleri ve inançları yüksekti.

Merakla bekledikleri gün gelmişti sonunda. En sonunda o dünyada karar kılarak, klanlarını kurdular ve dünyaya giriş yaptılar. Layık oldukları gibi yönetiliyorlardı ve stratejileri belliydi. Fetih fetih fetih. İstisnasız bütün klanlara diplomasi kapılarını kapattılar. Ne kadar zor bir yola çıktıklarını daha dünyanın başında anlamışlardı. Dayanılması zor ittifaklara ve savaşlara canla başla karşılık veriyorlardı. En zorunu düşünerek yola çıkmışlardı ve bu uğurda kazanmasalar bile yazdıkları destanlar nesiller boyu anlatılacaktı. Ressamlar onları çizecek, nineler torunları onların masalları ile uyuyacaktı.

İşte aradıkları da buydu. Merakla bu kahramanları izleyen diğer klanlar endişeli olmakla birlikte bıyık altından gülmeyi de ihmal etmiyordu. Zaman içinde bu klanın yıpranarak dağılacağını düşünüyorlardı, daha önce yeltenenler gibi. Ancak öyle olmadı, savaşarak önce bölgeleri güneybatıyı kapatan kahramanlar fetihlere devam ederek kuzeybatıya doğru çıkmaya başladılar.

Sonrasında batıyı fethetme hayallerine darbe vuran bir şey oldu. En küçükten en büyüğe bütün klanlar güçlerini onlara karşı birleştirdiler. Var olan bütün o haşmetli klanlar. Galibi belli olan umutsuzca bir savaşın ortalarındaydılar. İlk defa umutsuzluk bu kadar enselerindeydi. Lakin bir kişi umudunu koruyordu ve klandaşlarına müthiş bir konuşma yaparak onları yeniden ayağa kaldırdı. İçine girdikleri savaş onları 4 bir yandan kuşatmışken, onlar kendi şarkılarını yazmaya başlamışlardı bile. Nihayet savaş bittiğinde hepsi köylerini kaybetmiş, ancak gönüllerin fatihi olmuşlardı.
 
Üst