Klanım Saolsun...

  • Konuyu başlatan DeletedUser65496
  • Başlangıç tarihi

DeletedUser65496

Ziyaretçi
Asil şövalye gözünü açtığında gökyüzünde mancınıkların fırlattığı taşlar birbirleriyle yarışıyordu... Bir hafif atılının üstünden geçmesinin şokunu henüz atlatamamış, gözleri hala bulanık ve kulakları çınlamakta iken ona hızla koşan bir baltacıyı zar zor seçebildi. Dizlerinin üstünde emekliyerek 3 adım uzağa düşmüş kılıcını alıp ayağa kalktığında düşman dibinde bitiverdi. Tembel adımlar ve ağrılarıyla sağa sola hamleler yaparak zorda olsa savrulan baltadan kaçabildi ve en uygun zamanda ileri doğru atılıverdi. Baltacının ileri doğru savurduğu baltası onu savunmasız bıraktı ve bedelini kellesiyle ödedi. Daha baltacının kellesi yere düşmeden bir başka düşman askeri şövalyenin yanında bitiverdi.

Kılıç ustası kılıcını havada sallayarak şövalyenin üstüne atıldı ve 2 kılıcın havada dansı başladı. Bir süre sonra şövalyenin eli yorgunluğa yenik düştü ve kılıcı artık tutamaz hale geldi. Bunu fırsat bilip hamle yapan kılıç ustasının kılıcı şövalyenin boynuna doğru hızla tam inerken yorgunluğa yenik düşen o el bu sefer kılıç ustasının elini yakaladı. Şövalye can havliyle gelişi güzel bir kafa salladı, sonra bir daha ve bir daha... Miğferinin burun kısmı sivri konkav bir şekilde dövülmüştü, bu yüzden kılıç ustası daha fazla dayanamadı ve bir kaç darbe sonra kılıcını düşürdü ardından kendiside yere devrildi. Şövalye miğferini çıkarıp yerde son nefeslerini veren adamın üstüne oturdu. Miğfer bir gökyüzünde bir adamın kafatasının içinde bitiveriyordu. Gökyüzüne her kalktığında altın sarısı miğfer daha da kırmızılaşıyordu... Sonunda durdu bir kaç derin nefes aldı. Asil şövalye gözüne giren kanları koluyla sildi, soluklanmak için adamın yanına yuvarlandı. Ancak savaş daha bitmemiş idi. Kısa süre sonra kendini toparlayıp ayağa kalktı.

Savaş alanı adeta bir cehennem gibiydi. Yanan atlar, gökyüzüne uçan kafalar, koşuşan insanlar... Asil şövalye bir köyünün surlarına bir düşmana baktı. Askerleri bir bir katlediliyordu. Köyü ve Köylüleri korumak istediği için dışarıda bir savunma yapmayı tercih etmişti ancak hata yaptığını savaş alanına bakınca anladı... Kılıcını havaya kaldırıp ''Geri çekilin!'' diye bağırdı. Emri duyan her piyade şövalyenin lafını tekrar edip diğer piyadelere duyuruyordu. Bitkin ve yenilgiye uğramış 500 asker hızla köy surlarına koşmaya başladı. Düşman bunun bir tuzak olacağını düşünüp bir taaruza kalkmadı. ''Şanslı günümüzdeyiz.'' diye düşündü asil şövalye. Surun tepesinde bekleyen okçular telaş içinde koşuşturuyorlardı. Ardından surun kapısı aralanmaya başladı.

Herkes içeri girdikten sonra kapının kapatılması için emir veren şövalye kılıcını eline oturtmak için parmaklarını açıp kapadı. O andan itibaren sadece sur kapısının kapanırken ağlayışı ve askerlerin nefesleri duyuldu. Düşman bunun tuzak değil geri çekilme olduğunu anlayınca ilerlemeye ve şahmerdanlarını kapıya doğru yöneltmeye başladı... Surun tepesinde şahmerdanları iten askerelere nişan alan okçular şahmerdanlara o kadar odaklanmıştı ki suru döven mancınıkları unutmuşa benziyorlardı... Alevle kaplı bir taş büyük bir uğultu ile okçuların önünde patladı. Okçulardan birinin sol kolu şövalyenin ayağının ucuna yuvarlandı. Yanmış et kokusu gökyüzünü kapladı ve surun içindeki askerler korkuyla beklemeye koyuldular.

Şahmerdanların tekerlekleri gıcırdayarak kapının önüne geldi ve durdu. Surun kapısı ile şahmerdan her öpüştüğünde askerler irkiliyor sırtlarını kamburlaştırıp kılıçlarını ve mızraklarını daha sıkı kavrıyorlardu... Bir kaç darbe sonra atlıların sesi duyulmaya başladı... Geliyorlar diye düşündü asil şövalye... En az 5000 atlı diye düşündü kendi kendine. Atlılar yaklaştıkça şahmerdanlar sustu. İnsanların bağırışları gökyüzüne ulaştı. Kılıçların çarpışma sesi kulakları sağır edecek kadar fazlaydı. Şövalye neler olduğunu anlamak için az önce alev topunun düştüğü yere tırmandı. Savaş alanına baktığında yüzüne bir gülümseme oturdu. Düşman yok oluyor, savaş alanından siliniyordu... Çünkü atlıların sancağı şövalyenin köyünün sancağı ile aynı armayı taşıyordu. Az önce duydukları o atlı sesleri düşmanın değil klandaşlarının atlılarıydı... Şövalye heyecanla ve zevkten 4 köşe bir şekilde surun tepesinden indi askerlerine kapıyı açmalarını söyledi. Kapı yavaşça aralanırken en öne geçip kılıcını havaya kaldırdı ve askerlerine şöyle seslendi:

ZAFER BİZİMDİR!!!
 
Üst